27 Mart 2012 Salı


Fanon; ''Yeryüzünün Lanetlileri''nde sömürge halkların köleleşen emekleri üzerinden yükselen sömürgeciye bilmeden yol verdikleri bölümü şuna benzer bir tespitle özetler:''düzenli olarak yaptıkları törensel ayinleri esnasında yaptıkları danslarla kendilerinden geçerlerken -ki dışarıdan bakan için bir çeşit hayaletle dövüşürler-sömürgeciyi imgelerler hırslarını ve öfkelerini bu biçimde boşaltırlardı' 'Kelime kelime alıntı değil kitaptaki anlatımdan aklımda kalanlardan derledim..Tabii bunlar neden değil sonuç ama sonuçlar nedenlerin devamlılığında az da olsa rol oynar..anlatmak istediğim durumuma örnekleme yapmak istedim .. aslında büyük çoğunluğun öfkeli olduğu bu sistemde nesneleşmiş insan fikrinden beslenenler yine biz öfkelilerin öfkesine yol çiziyor bir çeşit ritüel gibi sosyal ağlarda -ki bunun altyapısıda sömürene ait adamlar her türlü kazanıyor-gerek slogan vari son derece lirik terslenmelerle gerek benim gibi bloglarda yazarak - tabii ben akademisyen değilim ama alternatif üretebilecek birikimlerde bunu yapıyor- bir çeşit sanal rahatlama yaşıyor anlık boşalım daha sonrasında sorunun kökü kurumadığı için iki günde yükselen gökdelenler gibi içimizin mahallesine bizi dahada yabancı kılıyor..sussan olmuyor konuşmak eylemsel karşılığı yoksa üzerimizden kazananlara kâr kalıyor.her türlü sıkıntılı ..daha yaşanılabilir bir dünya gittikçe uzaklaşıyor..en iyi niyetli terslenmelerimiz ile insanlık onurunu eze eze çıktıkları katlara su taşıyoruz bilemeden..
Bir şey yapıyormuş gibi görünmek ve bazen de sanmaktansa hiç bir şey yapmadığımı ilan etmeyi yeğledim.Ama bu içme huzursuzluk nereye akacağını bilmeyen boşalmadığı için gittikçe kirlenen bir dere bırakıyor ..
                                                                                                                                       Not: boğuntu

19 Mart 2012 Pazartesi

Bozkır kasabasıdır doğduğum büyüdüğüm öleceğim bu yer.Yoksulluğuna kulluğunu katık eden kim olduğunu ne olduğunu bilmeyen,bilmek istemeyen,içinde yaşadığı çevreyi dünya sananlardır akrabalarım.Bütün yaşamım o steril ortamda geçti kim olduğumu sormaya artık önemi kalmadığında başladım hatta bilmek değişmek, değişmek te iyileşmekse onlara uzak kaldığım bir iklimde sordum kim olduğumu.Yine geç kalmıştım.Dünyayı tek lisanla tek akılla açıklayan ve anlamlandıran bu bozkır ikliminde bitmek tükenmek bilmeyen bu sonsuz boğuntu da kalakalmıştım.Oysa hiç bir şey bilmiyormuşum,oysa hayat başka ben başka..

17 Mart 2012 Cumartesi

'Yüksek sesle konuşan, asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme, bu ezilmiş Gül rengi acemilik. Bir kirlenmeden korumak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı'

İNSANIN ACISINI İNSAN ALIR.
'Herkesin gövdesiyle varolduğu yerde yüreğini öne süren 'bir beyazdım, zenciler arasında.' Kimsenin başkasının gözünün içine bakmadığı, herkesin çoğalmak için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya çağıran meczup, bir beşinci mevsim simyacısıydım, yanılışını sevip yenilgisini kutsayan... Bir solgunluktan geliyorum evet... Kıyılarındayım işte tüm kirlenmişliğim, tüm arınmışlığımla'

İNSANIN ACISINI İNSAN ALIR.
Şükrü Erbaş..

İnsanlıktan çıkmasaydım insan kalmakta ısrar edenleri gördüğümde bu kadar hüzünlenirmiydim Şükrü Erbaş'ın bu kitabını bulamadım gitti üstelik.
Not : Huzursuzum

16 Mart 2012 Cuma

Tarihin sonu geldi sözünü anlamam uzun sürdü.Yani insanlığın bin yıllardır yürüdüğü o zorlu yolculuk bitmiş,varılacak yere varmıştık.Yani barınmak hakkından konfora evrilen evlere,doyma hakkından türlü lezzetlere,kabul görme ihtiyacından sosyal ağlara..Öyle de basit işte o kadar da saçmalık..Bu gelinen yerde akıl ve yürek çoğu kez ayrı düşsede.Buraya gelirken parçası olduğumuz doğayla aramıza duvarlar çeksekte.Parçası değilim doğadan değilim sanki öyle olsam her bahar alerji olmazdım ne doğa beni seviyor ne kendinden görüyor artık.Ama onun hükmü bitmedi hakikat değişmedi öleceğiz ulan!Ben gak dediğimde kendiliğinden ısıtmalı bir evde yaşasam da tarihin bittiği bu yerde insan sırf doymak hakkı için barındığı yerlerde yanarak ölüyor hâlâ! Bir doğa katliamı olan barajlar çöküyor insan ölüyor hâlâ! Üstelik insan rakamla ifade edilebiliyor.Sırf dünya nüfusuna oranlarsak bir cümle sonunda nokta kadar yer kaplayacak insan hüküm sürüyor talan ediyor mallık ya..BU TARİHİN SONUNDA bize deniyor ki tek akıl var öyle düşüneceksiniz,hatta siz düşünemezsiniz bizi vekil seçin sizin yerinize biz düşünürüz.Hizmet eden ve alan var bu çağda.Bağımlılıklar var mecburiyetler var.Beceriksizleşen eller var her şeye yabancı gibi baktırılan insan var.Her işin bir uzamanı var.Bu gelinen yerde insan aklın kölesi sevgi yok var diyen yalan söyler olamaz her şey ihtiyaç hizmet al-ver olan bir tarlada sevgi bitmez ..Ama onu özleyenler vardır var..Özlemleri aynı olanlar buluşsun hiç olmazsa o da olmuyor..

Not:sıkıntıda     

s(yav kendinden ısıtmalı evde değilim bildiğin ikide bir kontrol edilen en kısık ayarda kombili sobayı özledik..)

13 Mart 2012 Salı

Prometheus ateşi insana sunan.Bilmek cehennemine atan.Bildiklerinden bir insanlık yaratamadılar.Ateşle bileni yaktılar bildiklerini unutmak için.Köle olmayı özlemişti.Varoluşunun hiçliğine kul kalmayı yeğledi insan.. Bilmediklerine köle değilmiydi bildikleri cehenneme çevirdi üstünlüğü bitmişti kibriydi  onun öz suyu..İnsan hiç değil miydi? Sivas kararı yeni yangınlara feyz olduğun da kim tutacak insanlığın elinden!

12 Mart 2012 Pazartesi

  Hep seni anlatmak için basıyorum yeni kayıt sekmesine..Hep neresinden başlayacağımı bilemediğim ne olduğunu kestiremediğim içimden çıkmayan içine beni almayan hisle yazamıyorum..İlk kez seni bana önerdiklerin de; korkaklığıma, kendimi sevmeyişime ,bir sevdanın öznesi olacağıma inanmayışıma kalkan yaptım seni.Uzaktan uzağa içime işledim asla bil istemedim içimdeki o boşluğa seni oturttum,hasretin acının dibine vuracaktım sayende.Dokunmadan sevecektim dokunulmak istemediğim için.Çünkü çocukken kadınları bol evlerde hep sevişmenin sevdayı bitirdiğini duymuştum çünkü büyükken kadın çok güzel olmazsa asla sevilmeyeceğini kazımışlardı beynime.Ve ben sırf çirkinliğim yüzünden dokunduğunda ipek olmayan tenimden ötürü benden gidecek birinin acısını taşıyamazdım kendimi yok etmek isterdim o durumda.Sen benim için sevme ihtiyacımı karşılayacağım bir özne oldun,kendi tasarımlarımda biçtim kestim istediğim gibi yarattım seni.Sonrasında ikimiz birlikte olmayı denediğimiz de seninle tanıştırmaya çalıştığım da o idi.Tasarladığımın kırgınlığına hayal kırıklığı adını taktım herkes seni suçladı ben kendimi..Yıllarımı seni özlemekle geçirdim senin olduğun şehir sıla idi.Kendi memleketim gurbet.Senin içinde bulunduğun çevreyi etrafımdakilere yeğledim,okuduğun gazeteyi okudum senin gözlerinle..Bağımlı olmaktan korktuğum için hislerimi bağlamıştım seninle.En azından gerçek bir ilişkinin yükümlülüklerinden ve yaratacağı acıdan korunuyordum kendimce..Keşke hiç bir birimize değmeseydik algımdaki gibi kalsaydın dediğim çok oluyor ama hasta tutumum her biçimde beni acıtacaktı seninle yada sensiz. ..
  Akranlarımın hayata hazırlandığı dönemlerde ben güvensizliğimle birazda toplumun gerçeklerini anlamsız bulan bulanık bilincimle sana ayarlamıştım tüm günlerimi.Ne öyle toplum ahlakının iki yüzlülüğünü kavramıştım ne alternatif fikirlerden haberdardım uyum sağlayamıyordum,çünkü durmadan pompalanan o kadın figürüne benzemiyordum,bedenimle barışık değildim, değilim..Sağlam bir reddediş bilincinden değildi sadece o erkeğin rüyalarını süsleyecek kadın olamamanın küskünlüğü kaygısı..Anlam da aramıyordum kim olduğuma değil nasıl göründüğüme sevdalanma fikrini benimseyemiyor fakat ardından bunu kendi çirkinliğime dayanak aramak olarak yorumluyordum..Terk edilmekten değil görünüşüm yüzünden istenmemek kaygısından boğuluyordum..Seninle tüm kaygılarımın üzerini örttüm önce sonra kendi yalanıma bağlandım.Hayatımda ki herkes gitmişti sen tek tutunduğum kalmıştın..
  Tanışıyorduk zaten ama bilmiyorduk kim olduğumuzu sonra seni bildim sen de beni. İnsana ve hayata bakışın beni incitti..İhtiyaç içindir her şey demiştim beni öpmeden az önce..Yinede gideceğinden korkmama rağmen öpmene izin verdim ve o temastan sonra gitmek isteyen ben oldum..Oysa ben terk etmek isteğinin bunca sıkıntılı olduğuyla tanışmamıştım..Kal diyebilirmiyim bir insana bu hissi bildikten sonra bilmiyorum..Seni anlatacaktım kendi yarattığım seni..Yalancı kaygılı hasta ruhumun on yıllarca içinde beslediği seni..Elbette en çok kendimi..Yaşamın anlamsızlığına düştüğümde tutunduğum yaşanmamışlıklarımın bahanesi seni..Gelen teklifleri ''sevdiğim var''a sığınıp şüphe bırakmadan sorgusuz soluk alabilmek için içimde büyüttüğüm seni..Yolsuz kalan ömrümü bağladığım;o kurak bozkırı seninle doldurduğumu. ..
  Seçmediğim bir hayat ve onun getirdikleri karşısında her şeyin kurallı ve nasıl olması gerektiği tarifleri arasında kaybolmuştum gerçek olmadıklarını bir egemenlik oyununun kanunları olduğunu anladığımda geç kalmışlık hissiyle kalan kendimi..
Not:Yalnızlık

11 Mart 2012 Pazar

Tohum

Günler aynı ritimde kendilik halinde,dünya dolaşıyor güneşle ilişkisi ayın aracılığı sayesinde.Günler aynı.Bütün sabahlar aynı renkte bazen daha gri bazen daha aydınlık olur,bütün geceler aynı mehtap olduğunda aydınlık gökyüzü olur bulutlar varsa yağmur olur kar olur.Mevsimler aynı.İnsanın iklimi başka.Aynı olmayan ritmi bozulan benim,dünya aynı.Zaman yok mekan var mekan aynı.Ben değişirim.Gün yok gece yok ben varım.Aynı sabahın gün dönümün de güne anlam vermişsem karşı binanın bahçesi çok güzel olur.Bazen yıldızlar sevilenin yüzünü alır ay habercimiz olur.Bazen bir takım gazlardan oluşmuş madde.Her şey bende gizli.Ne gizli mi dedim bende bir numara yok.Ne günlere ne mevsimlere anlam yüklemeyecek kadar akıllıydım.Sonra aklımın erdiği gönlümün ermediği yaşam beni bunalttı.Ölüm ve yaşam keskin iki uç.Ya ölüsündür ya yaşıyosundur sanılır lakin ikisinin de dışın da bir hali var insanın nefes almakla yaşamış olmadığımı kavrıyorum süreçle.Kendimi kandıramadığım bir dönemeç var ezberlerimin bozulduğu, egomun öz'ümü tanımadığını,''iplemediğini'' daha doğru olur hatta öz'ün değil toplumun devamıyla ilgisini keşfettiğim..Hayat aynı.Doğ yaşa öl.İnsan benim için tohum dünyaya atılmış;yeşermesi için bambaşka iklimler gereksiniyor.Soyut bir iklim..
Not: huzursuzum...

9 Mart 2012 Cuma

Yalnızlık kuyusuna inerken..

Köken bilmek iyidir her şeyin o ilk anına gidebilmek mümkün olmasa da kökünü tam göremesemde hep gidebildiğim kadar gitmek isterim.Eşelerim lakin bu bilmek isteği öyle '' ayy gız eltimle görümcemin birlikte bir iş çevirdiğinden şüpheleniyom öğrenemedim de''  türünden bir isteğe evrilmedi olsaydı günlük yaşam da her şey daha çekilir hal alabilirdi olmadı. ..
Eski sevgilim arıyor dedi son bir kaç gündür mütemadiyen.Özel numaradan arıyor üstelik ben onun numarasını bile bilmezken o kendisine üstünlük katarak kim olarak arıyor.Kabullenemediği neydi anlamaya çalışıyordum elbet tecrübeler insanın herkese önce olaylar karşısında kendi tutumlarından bakmasına neden oluyor,kendimi bir kenara koyarak bakmaya çalışıyordum ne olur da insan gerçekten istemediği halde bir insanın telefonuna cevap verir ve onun kendisini kanatması için bekler.Masum bir niyet varmıdır ki bunda.Sonra kazıya başladıkça indikçe aşşağılara,kendisinden ve yarınından kesinlikli emin,bilmediğim bir şeyleri bilen,dünyanın etrafların da döndüğüne inananlara has bir özellik olan kesin söz vermeler gördüm.Tutulamadığı kesinleşmiş ama verildiği dönemler de bir alış-verişe dönmüş garanti isteyen korunaklar kalkmış.Sonra gün gelmiş heyecan bitmiş sözünü dağıtan tarafta vs vs.Ama güvendiği dağa kar yağan diğer tarafın tutunduğu her dal elinde kalmış,bir daha uzun zaman belki de hiç bir zaman hissedemeyeceği güven duygusunu elinden alan kişi hasmı olmuş.Önce öfkesinden yaptığı bunca haksızlığa! rağmen içinden atamadığı bu kimse yüzünden kendisini yok etmek istemiş başarısız denemeleri olmuş diyelim ve samimi olduğuna inanalım cezalandırmak veya geri döndürmek değildir amacı yok yav.Hem burada konum hiç tanışmadığım bu kadın değil onun durumuna değmeyeceğim.Gerçi bu girişimden sonra bir müddet mendili kurumuş gözündeki yaş dinmiş güvenmediği yinede kendisine dönmüş,istemediği halde mecbur hissederek dönmüş,suçlu hissetmiş dönmüş,ama günden güne aralarında ki mecburi ilişki içlerini kurutmuş.İki taraf içinde nikahın! temizlemesi gereken bu mecburiyet bir türlü oraya gitmiyor güvenilmeyen ayak diremeye devam ediyormuş.Kaçmış kendi içinde vicdanını deşen yarasıyla birlikte o zorunlu evliliktense bu vicdan yarasına razıyım demiş..
Sanırım yıllar sonra eski sevgiliye vicdanında açtığı yarayı iyi etmesi için katlanıyor,hatta belki de onun sevgisini kullandığı gibi öfkesini de kullanıyor.Sözünün ardında durmadığı halde o söze inanıp sevdiğiyle yek vücut olan kadını suçluyor bile utanmadan,tabularından tutun da kıskançlığına,kadının üzerinde hakimiyet kurmak istemesine vardırıyor işi sanki sözü veren kendi değilmiş gibi.Lakin yine de vicdanında kalan o küçük lekeden kurtulmak istercesine telefona cevap verirken muradı o lekeden kurtulacak bir öfke seli.Egosunu şişiren tarafları da kenarda duramaz;unutulmamışım o kadar büyüyor ki görmemek imkansız.Şikayetmi ediyor mutluluktan şişen egoyla gökyüzüne mi değiyor belli oluyor,kökü görene tabi.Bu arada yav böyle de vazgeçilmezim işte kuşunu vurmayı da ihmal etmiyor sayarsak üç kuş oldu sanırım..
Köklerine indikçe orada göreceklerine hazır olmalı insan dostlukmuş vefaymış imkansızlaşıyor orada...

7 Mart 2012 Çarşamba


Seviyormusun? dedim beni taşır dedi.Elbette sorumun yanıtı değildi.İnsan hayır diyemediğin de diyemeyişinin temelinde yatan çıkarcılığına kılıf bulmak ister.Kendi yalanına inanmak ve inandırmak hastalığı.Aslında demek istediği ben bu toplumun dayattığı yaşama biçimini benimsiyorum diğer tüm insanlar benim ihtiyaçlarımı karşıladıkları sürece onlarla birlikte olurum.Herkes kendisine hamal arıyor.Neyse iyi bir anlatıcı değilim.İnsan davranışlarının ardında ki saklı olanı görürüm içimden konuşurken ne güzel ifade ediyorum ama yazmasını beceremedim gitti.Döneyim kardeşime onun üzerinden tüme varacağım peh.

Güveniyorum bir ilişkiyi evliliği en önemlisi beni taşıyabilir kapasitede bir kadın dedi.Meali sevdikte ne oldu bıraktı gitti kahpe,hiç bir şekilde garanti vermedi,bu zamana kadar ezberletileni sorgulamayan beynime tasarımlarıma çomak soktu,durmadan kendimde olmayan güvenimi yoklattı huzurumu kaçırttı,mutsuz etti beni.Benim istediğim bir ev bir araba onun kredisi bitince arabanın üst modeli belki çocuklarımız olur onlar için bir ev daha benim öyle aşka meşke zamanım yok.Kapitalizm için eril derler,bana kalırsa da öyle ama bu eril olan kısmında ki sakatlık sadece egodan beslenen bir hal almış olması.Şimdi dönelim karşı tarafa güvenilen kadına.Muhtemel bir kaza eseri egosunun tavanlarda gezindiği sıralar da onu indiren birisi çıktı yoluna ve oda bunu sevgi sandı.Ağladı zırladı ,akşam 11 de uyuyup sabah 6:30 da uyanmasını sekteye uğratan bu kişi de kimdi alt üst etmişti dünyasını hemen ondan kurtulmalıydı aşk ne pislik bir şeydi düzenini bozmuştu o her şeyi önceden bilmeliydi saat onun icadı olsa bu kadar sevebilirdi.Program yapmayan insan hayvan gibi bir şeydi onun algısında.Hafta sonları öğlen buluşulacak 4 saat boyunca artık program neye el verirse yapılacak( avm içi etkinliklerde üzerine yoktu.)Karşılıklı alış-verişlerinin ismini sevgi  koymuşlardı.Birisi güvenilir çalışkan sorumlu erkek modeli diğeri ailemizin hamarat olgun güvenilir kızıydı kız dı kız kadın de de ağzının üstüne iki tane indirsin.Hem iş ide iyiydi maaş desen adamdan çok kazanıyordu lakin öyle iş bilirdi ki adamı bununla eziyor ama nasıl sa belli de etmiyordu üstünlüğünü.Tüm enerjisini ve zekasını oluşturduğu modeline sunmuştu.Evlilik provasıydı buluşmaları ev eşyası bakılır plan yapılır evlere dağılınırdı sevgi neydi güvenilir bir gelecekti. Dokunmak yok ne olsa iffetli kızdı.evlenemeden olmazdı.Yersen tabii.elbette onu bu oyuna iten  gelecek planındaki figür ve onun tasarımında ki kadın algısıydı, kendine düşen füguranlığı da iyi oynuyordu.Evlendiler krediyle ev alındı araba da ...

Yoksa bir çeşit tutkal mı demeli kredi borçlarına.. hayat algılarını ruhsuz nesneler gibi yaşayanların bir birlerine katlanabilmek için buldukları bir devamlılık aracımı bilemiyorum.Ama mukterin senaryolarını kendi kafalarında tasarıma dönüştürüp içselleştirdiği bu figüranların aslında o dizilerin devamlılık öznesi olduğuna şüphe yok.

Ne diyorum ben ya yine koptum sanırım anlatmak istediğimden .Not: huzursuzum

5 Mart 2012 Pazartesi

P

Pozantı cezaevi yanlış bir şeyler var bu düzen sorunlu diyen diyebilen herkesin aklını ve gönlünü yordu.İlk değil muhtemel son da olmayacak.Ceza evi adı üzere birilerinin birilerine ceza verme hatta daha da öte onu gözüm görmeye bir daha deme hakkı verdiğimiz bir düzenin en önemli dişlisidir.İnsani olmadığı gibi hukuk senaryolu adil olmayanların filmlerinin son sahnesidir.Gücün otoritenin temeli orasıdır.Canım ne yani suç cezasız mı kalsıncılar bu temele su taşırlar habire.Kapalı kapılar ardın da içinde yaşadığı toplumdan farksız tüketim kültürü dayatmalarının şartladığı çıkmazlarda boğulmuş gardiyan müdür savcı insafına terk edilmiş gözümüzden uzağa saklanıp gönlümüzü uyuttuğumuz alanlardır ceza evleri.Kimiz biz? Bir ülkede kendimize benzemeyen farklı düşünebilen var olanı reddedenleri karanlık kuyulara atmak hakkımız nereden geliyor ?Sürüye kapatamadığımız bizden değildir diyenleriz pisliğe benziyoruz rengimiz tam manasıyla kahverengi gri gibi. Bazen bir şiir okuduğum da bazen bir reddedenin hayat öyküsünü okuduğum da ezber yaşadığım hayatım beni boğar rahatım bozulur kendimle yüzleştirir beni.Farklılıkların diğer algılar üzerinde ki etkisi olmak isteyip olamadığı özlediği ertelediği bastırdığı yanlarının sızısını misliyle onu kendisine anımsatana yollamak isteği sanırım.Sınırları algılarımızdan sökmedik çe çin seddi viran olsa ne olmasa ne..
Mutsuzum ...

4 Mart 2012 Pazar

Genel anlamda fotoğraflar için çok şey söylenir ama yine genel kabul an ile ilgilidir benim içinde an emanetçisidir fotoğraflar.. Bu fotoğrafa google + da rastladığımda ise anlatıcı dedim.İçimde ki vazgeçişin fotoğrafını gördüm..
https://plus.google.com/photos/102518365620075109973/albums/5716090121199591777   orjinali burada.

3 Mart 2012 Cumartesi


Devekuşu denildiğinde herkesin benimde aklıma meşhur kafalarını toprağa gömme mevzuları gelir.Aslında o bir çeşit çaresizliği veya çevrenin etkilerine karşı kendini korumaya çalışan insanlara açıklama yapmaktansa söylediği yalana inanıldığı varsayımından hareket eden insanlar için kullanır.Yoksa devekuşları dünya üzerinde ki  en hızlı koşan kuş türü.
Bu benzetme kendim içindir.Son yıllarda kendime bir kum buldum sosyal medya,tehlike ise vicdanım.Olan biten onca haksızlığa adaletsizliğe insanın insana ve doğaya yaptığı zulme zalıma karşıyım eylem alanımda sosyal medya bunu kime bu biçimde söylesem bana kıçıyla güler.Ama alternatif bir yaşam biçimi sunamadıkça söz hiç bir şeydir.Çarkın kendisi sorunluyken mütemadiyen ona değilde bozulan bir dişlisine öfke yöneltmek pasifliktir.Olan biteni olumsuzlarken çarkı olumladığımın farkına vardım.Bu farkındalık bana kafamı gömecek kum arattı işte en sonunda buldum sosyal medya.Durmadan olaylar üzerinden daha önce söylenmiş yüksek entelektüel fikirlerin armonisini kendimce yorumluyorum ıslık çalmak gibi biraz.Kendi fikirlerimin çoğunun benden önce söylenmiş düşünülmüş olması bu minvalde fazla kafa yormama da lüzum bırakmıyor nasılsa.Biraz da söz cambazlığı yaptım mı benden iyisi nar.Nar güzel meyvedir kayısı mevsiminde değiliz.
Tarihte olan savaşlar kıyımlar yok olan doğa uygarlıklar sırasında diğer insanlar ne yapıyordu diye merak ederdim hep.Onların belki bir sosyal medyası yoktu ama muhakkak kafalarını gömecekleri kum bulunmuştur.Çoğunluk için dönemin teknik dinsel vs toplumsal alana yansıyan ilerlemiş konforu zaten gerekli ve yeterlidir.Gelişme ilerleme kaçınılmaz olarak sunduğu konfor için bedel ister ve bu da alış-verişi dünyanın dönmesi kadar olağan sayan çoğunluk için üzerinde düşünülmesi gerekilmeyen bir rutindir.Oysa gerçekte ne kadar ilerleme olduğu bile tartışmalıdır,doğayla başa çıkmak ve son kertede ona üstün gelmek mantığından hareketle başlanılan ilerleme serüveninde başa çıkılmak bir yana kendi bütünlüğü bozulmuş bir doğa kaldı elimize.Anlam katma çabası insan denilen düşmüş bu türün hem derdi hem dermanı.Ama ne derman anladıkça vicdanına uzaklaşmak zorunda kaldığın olmadı kumlara gömdüğün kafanı saymazsak.
Neler var kumun içinde:vicdan tehlikesi anında gömdüğümde her hangi bir alternatif sunamadığım için tıpkı benim gibi yorumlamaya girmiş ama en azından benden beş adım önde gidenlerin kitapların şiirleri filmleri üzerinden bir kimlik oluşturuyorum eh nede olsa onları anlamak içinde bir algı seviyesi gerek sıradan insanlar anlayamaz!O kumun içinde zaman kafamın dışarıdaki halinden daha iyi geçiyor üstelik.Oluşturmuşum üstten bir kimlik mutsuzluğumun kaynağı olan haksızlık ve zulüm sayesinde duyarlı insan profilimle değme gerillaya taş çıkartırım öylede sevdirir saygı duydururum kendime insanda yalan çok.İnsandan gayri yalanı bilen de yok..
Hülasa alternatifi olmadan varolanı yorumlayan teori üreten herkes biraz başını kuma gömmüş devekuşudur.

1 Mart 2012 Perşembe


Susmak önceleri zordur,sonraları erdemlidir,en sonunda ölüm gibidir.
Ergen kişilik susmak nedir bilmez,tek bir gayesi vardır o da gündemde kalabilmek.Her hangi bir sınırlaması ölçüsü tartısı yoktur gündem yaratırken yaydığı titreşim o yollarda eskimişler için olumsuz hatta iticidir.Susmak onun için gidilmemiş görülmemiş bir bozkırdır.Gereksiz can sıkıcı bitmek bilmeyen uzayıp duran boğuntu.Susmayı öğrenmemişse kişi ergenliğini doya doya yaşıyordur ne de güzel yaşar kafasına göre dikkat çektim mutluyum akılda kalacağım ölümsüzüm şiarıyla..Karşısındakini hiçleyip sadece son sözü söyleyen olmaktır muradı,incitirmiş üzermiş hiiç derdi olmaz yeter ki sözünün üstüne söz değmesin ne olacaksa.Öyle insanlar karşısında sırf egosu şişmesin diye susmazsın önceleri sonra kendini zorlayarak gerek görsen de yanıt vermezsin erdemli kısmı burasıdır, ''ne kadar söylersen söyle karşındakinin anladığı kadarsındır'' evresinde kimileri için değil cümle kurmak üç harfi yan yana getirmek bile ağır işkenceye döner.Çözmüşüm işte karşımdakini ne laf anlatacağım ki buna der içinden.Ama sözün ustasıdır dinlemeyi bilen, yeterki anlaşılacağını sezsin akar gider derya olur öylesi

Ama derin acılar dilsizdir demiş birisi...