26 Mart 2013 Salı

Arkadaşlık

Ve bir genç, şöyle dedi: “Bize arkadaşlıktan bahset.”
Ve o cevap verdi:
“Arkadaşınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir.
O, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.

O sizin sofranız ve ocakbaşınızdır.
Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız.

Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda,
ne ‘hayır’ demek zor gelir, ne de ‘evet’ demekten çekinirsiniz.

Ve o sessiz kaldığında,
kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir.
Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca,
tüm düşünceler, tüm arzular ve beklentiler,
gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar.

Arkadaşınızdan ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız;
Çünkü onun en sevdiğiniz yanı, yokluğunda
daha bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın,
dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi…

Ve arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik
kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin.


Çünkü, salt kendi gizemini açığa vurmak peşinde
olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır
ve sadece yararsız olan yakalanır.


Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun.
Eğer dalgalarınızın cezrini bilecekse,
meddini de bilmesine izin verin.


Çünkü salt zaman öldürmek için bir arkadaş
aramanızın anlamı olabilir mi?
Onu, zamanı yaşatmak için arayın.


Çünkü o gereksiniminizi karşılamak içindir,
boşluğunuzu doldurmak için değil.

Ve arkadaşlığın hoşluğunda,
kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun.
Çünkü küçük şeylerin şebneminde,
yürek sabahını bulur ve tazelenir.”

Halil Cibran.

8 Mart 2013 Cuma

http://www.youtube.com/watch?v=EfKC4kOHgms
Bu resimde benim gördüğümün görülebilmesi mümkün değil,çünkü ben bu fotoğrafta ne çocukluk yıllarıma duyduğum özlemi gidermenin keyfini,ne o doğalgazlı soğuk evlerimizde özlediğimiz sıcaklığı bulamadım...
Yorgunluktan ilk oturmaya müsait yere atacaktım kendimi şansıma ortasında soba kurulu çadırdan bir çay evine denk geldim.İçerisi eski radyodan sanat müziğine bezenmiş,yüksekçe tepeye kurulmuş bu çadırdan tüm şehri beton yığınını yani izleyebiliryorsun.Ben soba başına geçmeyi tercih ettim arkamı şehre yüzümü çay getiren genç kadına döndüm.Betonların öyküleri yoktur ancak onların duvarlarına yazılacak öykülerin karakterleri insanlara dönmek gerekir.Arkanı neden döndün dedi,ne yapayım karşımda ki manzara orman değil,dağ değil,deniz değil,dere değil,dedim gülümsedi kadın.Sanırım ilginç geldim ona fotoğraf makineleriyle manzaraya poz verenlere benzemediğimden.Çalışıyor musun dedi ikinci gelişinde konuşmak ister haldeydi,ama patronundan çekiniyordu ben başlatsam yanımda durabilirdi sanki,öyle sezinledim.Soruları ben sorar gibi yaptım.Çalışmıyorum şimdilik iş bulamadım dedim.Kocam gibi desene dedi.Gülümsedim sanırım öyle dedim.Ama sen kadınsın dedi,zorunlu değilsin dedim zorunluyum.Neden dedim iş mi bulamıyor yoksa tabiatı mı öyle?Dedi hep öyleydi.İki çocuk var,küçükler burası mahallemize açılınca (mahalle yoksul ama müzelere tarihi yerlere ilgi arttı ve restore ediliyor kimsenin dönüp bakmadığı,sınırlarına girmeye korktuğu semtti sonradan işler değişti,lakin yine mahalleli değil dışarıdan gelen zenginler yiyor rantını) mecbur çalışıyorum çocuklar aç.Dedim; olsun hem bildiğin işler (sadece çay kahve yapıyor bir de gözleme açıyor) evde yapınca kimse para da vermiyor.Ama onun içi rahat değil istemiyor aslında mecburen geliyor aklı çocuklarda.Berdelim ben dedi ağbim kız kardeşini kaçırdı beni de buna verdiler odur budur çekiyorum.
Berdel nedir araştırıp bakılabilir.İşte bu fotoğrafta; bir kadının,işçi,emekçi,anne,berdele hükümlü,hiç yaşamamış binlerce yoksul kadının hikayesini görüyorum.
  Dünya emekçi kadınlarının gerçekten seçtikleri yaşama değebileceği zamanlara hasretle...

7 Mart 2013 Perşembe

http://www.youtube.com/watch?v=NeeMctBokG8 
bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz

her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç

bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen
-Aragon-

1 Mart 2013 Cuma

Hayat üzerimize çökmesin diye,bir hakikatin peşinden gitmeyi seçenler, samimiyetle,popülerleşmiş onaylanmak için yapılan her şeyi ayırd edebilir/edebilmeli!
şurada :http://pekguzelseyler.blogspot.com/2013/03/buyukanne-ve-kedisi.html işte tam da o popüler olmak niyetinin dışında bir öyküyü saklamak niyeti sezinledim..Bir sevi masalı ..