20 Temmuz 2012 Cuma



SİS ...      
Özenle boyadım ipliğini sevginin,
Gidip de bulamamanın incinmiş rengine.
Sisi gümüş bir rüzgarla tepelerden eğirdim,
Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını,
Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.
Ölümü tastamam ezberledim de geldim,
Dilimde bu buruk türkü tadıyla
Bilmem ki buradan nereye giderim.

Sonunda kendime bir top yangın edindim,
Soluğumla besledim dudağımın ucunda.
Ömrümün külüydü savrulan hep ardımda,
Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri
Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla.
Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla,
Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.
Metin ALTIOK

11 Temmuz 2012 Çarşamba


Her insan içinde;onu aramaya,üretmeye,sormaya teşvik edecek bir boşlulkla başlar hayata. O boşluk karanlıktır,karamsar da olabilir iyimser de,bir el bir omuz bir yürek de isteyebilir biraz aydınlansın o karanlığı diye.Ama çağ artık içinde ki boşluğu çimento ile sentetik le üstü kapatılmış görünmeyen dolu hissi veren iç şişkinleri çağı.Eğitim,din,ahlakçılık,tüketicilik ana malzemesi.Halinden memnunlar ama şişkinlik var,bunu kusacak yer arıyor herkes, insan da araç haliyle,içerideki betonun şişkinliğini alsın ağırlığını söksün diye hamal özelliği aranıyor yoldaş değil ...

1 Temmuz 2012 Pazar

Sözün ,bilmenin, hakikati  arayan içindir değeri, gerisi için hepsi birer kendini kabulleniş .Sonra ateş bilgi değilmiydi tüm mitlerde, bilginin bilmenin aydınlanmanın sembolü.Ateşle ateşi, bilmeyi ,aydınlığı, kararttılar kendiyle sınadılar ateşi ! Sivas ne ilk ne son tüccarların dünyasında ..Behçet Aysan orada o ticaretin alıp satıcıların tezgahına yatırılanlardan o güzel şair ve dahi tüm yitenler anısına onun şiiri ..Çünkü O ki bu şiirinde kan ile kurulmuş uygarlığı yargılar..Unutmak kendine ve bilmeye ihanettir!

 Unutulmayan

durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.

bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
dikilirdi
ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.

bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
-avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı-
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.      Behçet Aysan