12 Eylül 2012 Çarşamba

uzağa düşmek...

 
Evlerin solgunluğundan geliyorum,dedi,sesindeki karıncalanmayı gözlerinin nemiyle silerek;dünyayı tek bir rengi indiren o uzun incinmişliğinden.Sevgisizliğin ve doyumsuzluğun emzirdiği bir kadınla,aşkı ve kadınları aşağılayan bir adamın zehirli suyundan doğdum.Derin ve dar bir alaca karanlıktı akıp geldiğim yatak.Kime biraz gülümsediysem,garip bir önlem duygusuyla,bir yerlere gecikiyormuş gibi telaşlı,arkasını dönüp gitti.Korkunun ve bencilliğin cumhuriyetinde kalabalığın kırıcı saltanatıydı yaşadığım.Herke büyük bir ikiyüzlülükle bir erdem,bir zorunluluk gibi,yaşamı öne sürerek ölümü kutsuyordu.Kimsenin yağmuru sevmediği bir dünyada yıldızları sevmenin yalnızlığı ile her gün biraz daha geri çekildim.Üstüme örttüğüm yorgan yüreğimdeki serçenin küçücük ürkek kanatlarıydı.Kimse,ilkyazın sevgi,yazın dinginlik,güzün bitiş,kışınsa sıcaklığı büyüten bembeyaz bir düş olduğunu anlatmadı.Ne zaman bir sızıyla gözlerimi bulutlara,ağaçların uç dallarına,rüzgarın ufukta çaldığı ısılığa çevirdiysem,yüzüme inen tokatla önümdeki duvarlar gösterildi.Alnımdaki derin eğri bu sakınmalardan kalmadır.Bu yüzden sesimin rengi acı,gözümün ışığında bulanık bir kırılma,parmaklarım böyle dolaşır birbirine...
                                                                                             '' İnsanın acısını insan alır-Şükrü Erbaş''


Hiç yorum yok: